|
Yılmaz: "Kur aşağı olduğu gibi yukarı da gidebilir"
Merkez Bankası (MB) Başkanı Durmuş Yılmaz, reel sektörün döviz borcunun 60 milyar dolara ulaştığını açıkladı. Şirketleri kur riskine karşı da uyaran Yılmaz, ''Döviz kuru aşağı gidebileceği gibi yukarı da gidebilir'' dedi.
Durmuş Yılmaz, Diyarbakır Ticaret Borsası toplantı salonunda düzenlenen "Para Politikaları" konulu konferansta, ekonomik istikrarın ekonomik kalkınmanın temel şartı olduğunu söyledi.
Yüksek enflasyonun olduğu bir ekonomide ekonomik istikrarın olmadığını ve ekonomik istikrar olmadan da sürdürülebilir bir büyümenin olamayacağını kaydeden Yılmaz, "1980 ve 1990'lı yılların ikinci yarısında yüksek enflasyon pahasına hızlı büyüme gerçekleştirilmiş, ancak bu durum geçici olmuştur" dedi.
Yılmaz, 2002-2007 yılları arasında enflasyonda düşüş sağlanırken, aynı zamanda yüksek büyüme oranlarına ulaşıldığını, son dönemde enflasyonda düşüşün kesintiye uğraması ve ekonomik büyümedeki yavaşlamanın siyasi istikrarın sürdürülebilir büyüme yolunda alınması gereken mesafe olduğunu gösterdiğini söyledi.
Durmuş Yılmaz, "Fiyat istikrarı büyümenin olmazsa olmaz şartı olarak karşımıza çıkıyor. Fiyat istikrarı olmadan büyüme olmuyor, iş ve aş temin edemiyoruz. Merkez Bankası'nın kendisine verilen görevi ve amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Bunu sağlamak için aracımız kısa vadeli faiz oranlarıdır" dedi.
Yılmaz, 2001 yılından bu yana enflasyon oranında kayda değer düşüş sağlandığını, ancak fiyat istikrarının henüz tam olarak tesis edilmediğini, Türkiye'nin enflasyon sıralamasında 2006 yılında uygulanan güçlü parasal sıkılaştırmadan dolayı 33 ülkeyi geride bırakarak 59'uncu sıraya gerilediğini ifade etti.
Buna rağmen bugün enflasyonun bulunduğu seviyenin fiyat istikrarı hedefinden uzak olduğunu kaydeden Yılmaz, "2006 yılından itibaren enflasyon oranları hedefin üzerinde gerçekleşmiştir. Merkez Bankası fiyat istikrarına yönelik olarak gerekli para politikasını kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir" dedi.
"Enflasyonun yüzde 4 seviyesine ulaşması uzun sürecek"
Yılmaz, Merkez Bankası tahminlerinin, para politikasının temkinli bir duruş gösterdiği bir durumda dahi enflasyonun yüzde 4 seviyesine ulaşmasının oldukça uzun bir süre alabileceğine işaret ettiğini söyledi.
"MB, enflasyon hedeflerinin gözden geçirilme sürecinin öne alınmasının faydalı olacağına kanaat getirmiştir" diyen Yılmaz, "MB, 3 Haziran 2008 tarihinde hükümete, 2009-2011 dönemi için enflasyon hedeflerini önermek amacıyla bir açık mektup göndermiştir. Bu mektupla enflasyon hedeflerinin 2009 yılı sonu için yüzde 7.5 ve 2010 yılı sonu için yüzde 6.5 olarak güncellenmesi, 2011 yılı için ise yüzde 5.5 olarak belirlenmesi önerilmiştir" dedi.
Yılmaz, Merkez Bankası'nın hesap verme mekanizmasını uygularken, 2007 Aralık ayında yayınladığı temel politika metninde 2008 yılı için açıklamış olduğu yüzde 4 hedefiyle uyumlu patikayı esas alacağını belirtti.
Yılmaz, "2008 yılı sonu için daha önce belirlenen enflasyon hedefi değiştirilmemiştir. Enflasyon hedeflerinin yukarı yönlü güncellenmesi, Merkez Bankası'nın daha gevşek bir politika izleyeceği anlamına gelmemektedir. MB, güncellenen hedeflerin enflasyon beklentilerini bozmasını sınırlamak amacıyla, söz konusu hedeflerden sapmalara karşı simetrik olmayan bir yaklaşım sergileyecektir" dedi.
"Faizleri arzu edilen seviyeye düşürmek mümkün değil"
Yılmaz, Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) 2007'den bu yana uyguladığı parasal gevşemeye rağmen özellikle risk algılamalarındaki bozulmanın etkisiyle konut ve ticari kredilere uygulanan faiz oranlarının yüksek seviyesini koruduğunu anlattı.
Yılmaz, "Faiz oranını mevcut ekonomik şartların enflasyonla mücadele için gerekli kıldığı seviyenin altına yapay olarak indirerek, faizlerin genel düzeyini arzu edilen seviyelere düşürmek mümkün değildir. Böyle bir davranış, gerek enflasyon beklentilerini gerekse geleceğe yönelik risk algılamasını bozacağından, orta ve uzun vadeli faizlerin yükselmesine neden olacaktır" dedi.
Kur değerinin, piyasa koşulları altında belirlenmekte, ekonomik ve siyasi tüm politika uygulamalarının sonuçlarını ve beklentileri yansıttığını vurgulayan Yılmaz, "Yüksek faiz, düşük kur gibi bir politika uygulaması yoktur. Türk parasının değeri amaç değil, sonuçtur" diye konuştu.
"Kara liste yok"
Yılmaz, Merkez Bankası'nda bulunan kayıtların, karşılıksız çeklere, protestolu senetlere ve ferdi kredi ile kredi kartı borçlularına ilişkin bilgiler olduğunu belirtti.
Yılmaz, "Merkez Bankası'nda 'kara liste' diye tabir edilen bir liste bulunmamaktadır. Bu bilgiler bankalar tarafından Merkez Bankası'na gönderilmekte ve Merkez Bankası'nda birleştirilerek tüm banka genel müdürlüklerine bilgisayar ortamında dönemler halinde duyurulmaktadır. Bankalara yapılan kredi ve kredi kartı başvurularında karşılaşılan kayıtlar, doğrudan Merkez Bankası kayıtları değildir. Bankamızın işlevi, bankalar tarafından yapılan bildirimlerin birleştirilerek bankalara duyurulması ile sınırlıdır" dedi.
Ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin ödenen kayıtlarda üç takvim yılını, ödenmeyen kayıtlarda ise 5 takvim yılını doldurmuş olanların Merkez Bankası nezdindeki ferdi kredi ve kredi kartı borçlularına ilişkin kayıtlardan silindiğini belirten Yılmaz, "Dolayısıyla, Merkez Bankası kayıtlarında ferdi kredi ve kredi kartlarına ilişkin 5 yıldan daha eski herhangi bir kayıt yer almamaktadır" diye konuştu.
"Kur riski her iki yönde bulunuyor"
Yılmaz, bankacılık sektörünün, risk oluşturacak bir yabancı para açık pozisyonu taşımadığını, bankaların yabancı para cinsi net pozisyonlarının, öz sermayelerine oranla düşük seviyede olduğunu söyledi.
Banka kredilerinde tahsili gecikmiş alacaklar dönüşüm oranının gerilemeye devam ettiğini bildiren Yılmaz, bu oranın 2003-2007 arası dönemde 8 puan azalarak yüzde 3.6 seviyesinde gerçekleştiğini ve bu seviyenin diğer gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının altında olduğunu anlattı.
Yılmaz, banka dışı kesimin yabancı para net açık pozisyonunun 2007 yıl sonu itibarıyla 60.8 milyar dolara yükseldiğini ve kur riskinin her iki yönde bulunduğunu söyledi.
Yılmaz, "Firmaların tek yönlü kur varsayımlarında bulunmamaları, çeşitli finansal araçların yardımı ile kendilerini kur riskine karşı korumaları önem taşımaktadır. Türkiye'de reel sektörün kısa vadeli borç yükü, diğer gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında daha yüksektir" diye konuştu.
"Ancak, son yıllarda borçlanma vadesinde bir iyileşme sağlanmıştır" diyen Yılmaz, "Reel sektörün kısa vadeli yabancı para cinsi borç oranındaki azalma devam etmekte. Yurtdışından sağlanan uzun vadeli kredilerin yaklaşık dörtte üçünün vadeye kalan süresi 1 yıldan uzundur. Geliri yabancı para cinsinden olan firmaların kur riskine karşı doğal bir korumaya sahip oldukları düşünülebilir. Doğal korunmaya ek olarak vadeli ve türev işlemlerle de kur riski sınırlandırılabilir. Geliri YTL cinsi olan firmaların ise kur riskini yönetmede daha ihtiyatlı olmaları gerekmekte" dedi.
"Kredi ile borçlanmak kötü bir şey değil"
Konuşmasında kullanılan kredilere vurgu yapan Başkan Yılmaz, son günlerde "Türk halkının borçla yaşadığı, Türk halkının borca battığı" yönünde değerlendirmeler yapıldığını hatırlattı.
Kredi kullanmanın kötü bir şey olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, "Krediye ulaşım imkanı herkese eşit ise ekonomik için son derece olumlu bir gelişmedir. Herhangi bir kişi gelecekteki gelirine mahsuben kredi kullanıp konut alıyor, çocuğunun eğitimi için harcıyorsa bu kötü bir şey değildir. Yeter ki alınan krediler çarçur edilmesin. Hep üretimsel faaliyetlerde kullanılsın" dedi.
Yılmaz bir soru üzerine, kredibilite kaybını da dikkate alarak enflasyon hedefini revize ettiklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bundan sonra kredibilitemiz bizim ne yapacağımıza bağlı. Eğer biz para politikasını uygular ve ortaya koyduğumuz hedeflerle tutarlı politika ortaya koyarsak biz bunu yeniden kazanacağımızı düşünüyoruz. Piyasanın bizi çok yakından takip ederek bizi test edeceğini biliyoruz. Bununda farkındayız.
Enflasyon hedeflemesi toplumun bütün kesimleri ile yapılan sosyal bir kontrattır. Biz size diyoruz ki; enflasyonu şu yöntemleri kullanarak şu seviyede sağlayacağımızı söylüyoruz. Dolayısıyla 'bundan sonraki davranışlarınızı buna göre yapın' diyoruz. Bu bir kontrattır. Bizim bu kontrata uymamız gerekiyor.
"Bu ülke ne çektiyse mali disiplinsizlikten çekti"
Enflasyon hedefini değiştirmek ristktir. Ancak enflasyon hedefini değiştirmeden tutturamamak da bir riskti. Biz bugün itibarıyla ikinci bir riski daha aldık. Bu riski de doğru para politikası uygulayarak sağlayacağımızı düşünüyoruz. Bu ülke ne çektiyse mali disiplinsizlikten çekti.
Son 30-35 yılda yaşadığımız yüksek enflasyonun ana nedeni mali disiplinsizlik ve parasal genişlemedir. Biz 2001 krizinden sonra uygulamaya koyduğumuz program çerçevesinde bir şeyi başardıysak ki başardık. Bunun nedeni reformlar, mali disiplin ve sıkı para politikasıdır. Bu var olan kazanımların devam etmesi için mali disiplin şarttır. Mali disiplin olmadan bu olmaz."
|
|